İncredible İndia 2
- Seda Özsoy Yoga
- 3 Oca 2019
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Oca 2019
İnanılmaz Hindistan yazımın ilk bölümünde size genel olarak verdiğim bilgilerden sonra asıl keyifli kısımlarını sakladığım 2.bölümde tekrar Hidistan’a gidelim.
İlk olarak gittiğimiz yeni Delhi de bir büyük şehir klasiği; binalar, arabalar çok tuhaf olmayan bildiğimiz manzaralar vardı. Bizde içimizden ‘aaa hiç de gördüğümüz, beklediğimiz kadar karışık değilmiş’ diye geçirdik. Bu düşünce ilk durağımız tren garına kadardı. Delhi Tren garına ulaştığımız anda her şey değişti. İnanılmaz Hindistan orda başladı. Her yerde insanların olduğu bir istasyon. Yatmak için veya oturmak için herhangi bir konfora ihtiyaç yok, 'bir örtüden başka.'Bazen okadar daldık ki yerlerde yatan insanların üzerine basmaktan son anda kurtardık. Orda genel olarak grubun modu biraz düştü. Çünkü fakirliğin boyutlarını gördüğümüzü zannettik. Ama aslında bunun bir kültür olduğunu anlamamız biraz zaman aldı. Onlar için doğal ve rahat. Yemek yemek için güzel bir restauranta (Savargan Bhavan Hotel/ South İndia High Quality Vegeterian) gittik dönüşte yine sokakta yürürken, geç saatte ve karanlık olduğu için sokaklarda, tam da yürüdüğümüz yolun üstünde yatan insanları son anda farkettik ve sonunda yürürken önümüze bakmamız gerektiğini anladık.

Hare Krishna
Hindistan’ın o beklediğimiz renkli dünyasına göre gri kalan Delhi’deki birinci günün sonunda; Hare Krishna Ashram’ında her gün yapılan dini törene katıldık. Krishna inancının ibadet şekli ‘ ye, iç, şarkı söyle, dans et’. Bu sebeple, yapılan dini tören de bunu yansıtan bir ritüel. Şarkı söyleyen bir grup var dini ritüel için ashrama gelenler de onlara eşlik edip, şarkı söyleyip, dans ediyorlar, baya uzun süren bir eğlence kıvamında ilerliyor. Daha sonra tanrı heykellerinin olduğu sahneler açılıyor ve rahipler gelip tütsü yakarak insanları kutsuyor, daha sonra bedava yemek dağıtılıyor ve herkes ayrılıyor. Ashramlarda verilen yemekler bol kepçe ve çok lezzetli oluyor.

Holy Festivali
2.durağımız olan Jaipur’da gezerken herkesin yüzünde tuhaf bir pembelik, morluk, sarılık vardı, kıyafetleri renkli boyalar içindeydi, bizde onların neden böyle olduklarına bir türlü anlam veremedik taki başımıza gelene kadar.Holy festivalinin bir kaç gün öncesi idi. Biz de zaten gezi planı yaparken bu festivale katılmayı da amaçlıyarak bu tarihleri seçmiştik. Hindistan’da her sene genellikle Mart ayında düzenlenen Holy Festivali; bahar festivali, renk festivali ve sevgi festivali olarak da bilinen, Hinduların geleneksel bayramı. Bu bayramdan bir gün önce Holika ateşi yakılarak etrafında dans edip şarkı söyleyerek kötü ruhlar uzaklaştırılıyor, ertesi gün ise doğal olarak elde edilmiş renkli pudralar, renkli su dolu su tabancalar veya renkli su dolu balonlar ile herkes birbirini boyuyor. Tüm gün müzik yapıp şarkı söyleyip eğlenerek geçiriliyor.

Rehberimiz bu süreçte Hindistanın sokaklarında olmanın çok da tekin olmayacağını bildiği için bu festivali kutlamak için Jaipur’da kaldığımız çok sevimli ve güzel otelin bahçesinde yapılan kutlamaya katılımımızı sağlayacak bir plan yaptı. Herkes beyaz giyinerek güne başlıyor, fakat gün sonunda hiç bir yeriniz eski renginde kalmıyor. Bizde beyaz kıyafetlerimizi giyinip Holy kutlaması için hazırlandık. İlk hamle ile savaş başladı ve tüm gün boyanmayan kimse kalmayana kadar devam etti. Şarkı söyleyip dans ettiler, bizde onlara tüm gün katılarak çok eğlenceli bir gün geçirdik. Sonra akşam olup odalarımıza gidip yıkanmaya ve temizlenmeye karar verince anladık ki
boyalar; terlediyseniz teninize iyice geçerek çıkmıyormuş ☺. O zaman etrafta neden pempe yüzlü insanlar var, anlamış olduk. O günün sonunda saatlerce kazınıp, yıkanıp, paklandıktan sonra eğer tekrar sokağa çıkma planınız varsa yeniden bir renk pudrasının hedefi olma ihtimaliniz hala devam etmekte. O yüzden gün bitene kadar yıkanmayın!!!

Kadınlar
Rengarenk kadınlar her yerde, onları görünce; onlar gibi giyinip süslenip, takıp takıştırmak geliyo içinizden. Hiç takmayanı bile özendiriyorlar kendilerine. Giydikleri kıyafet (Sari) hiç de rahat olmamasına rağmen dünyanın en rahat şeyi gibi hareket ediyorlar. O kadar kumaş taşıyorlar ki onları kontrol etmekten hareket edilemez normalde. Ama o koyu tenlerinde her renk bir başka parlıyor sanki. Biz ne kadar da takıp takıştırsak onlar gibi taşıyamadık. Alınlarındaki noktalar evli olduklarının işaretiymiş, o ufacık noktayı bile taşıyamadık 2 dakika sonra alnımız kaşınıyor ve elimizi atıp kaşıyıp noktayı düşürüyoruz. Ayakları çıplak, kirli olsa da parmaklarında sıra sıra yüzükler, kollarında bilezikler, başları kapalı ama karınları açık farklı bir güzellik ve dişilik var üstlerinde orası kesin! Her an şarkı söyleyip dans edebilirler.

Alışveriş
En çok alış veriş yaptığımız yer Rishikesh oldu. Çünkü tüm yoga okullarının bulunduğu yer orası ve yoga için gelen turist çok fazla ve dolayısıyla alışveriş yapacak çok yer var. Herşey çok ucuz ama turist olduğunuzu bildikleri için normal fiyatın 5 katı fiyat veriyorlar. O bile bize göre ucuz hiç düşünmeden alabiliriz çünkü 100 rupi 3 TL ye denk geliyor, fakat rehberimiz de onların huyunu bildiği için, bizi sıkı pazarlık yapmadan bişey almamamız konusunda uyardı. Dolayısı ile 500 rupilik bir şey, almıyorum diyerek tok alıcı modunda olduğunuzda 100 rupiye düşüyor hatta 2000 rupilik bir elbisenin bile, 200 rupiye indiğine şahit olduk!!! O yüzden sakın pazarlık yapmadan bişey almayın! Orda herşey para üzerine kurulu, turistin para getirdiğini herkes biliyor ve tüm amaç kazıklamak! Sizi dansa kaldırdıklarında bile para vermezseniz oynamıyorlar. Mantıksız geldi kulağa değil mi??? Ama aynen öyle dans ederken sizi de karşısına alıyor sonra para istiyor☺.

Tren
Tren yolculukları gayet konforluydu. Buradaki trenlerden bi farkı yoktu seyahat ettiğimiz trenlerin, ama tabii ki o resimlerde gördüğümüz milyonlarca insanın tıka basa bindiği trenler de vardı, ee tabi ki rehberimiz bir turisti o trene bindirmemesi gerektiğini biliyordu bu yüzden biz birinci sınıf kompartımanda yemeli içmeli seyahat ettik. Bir gecemizi de yataklı trende kalarak geçirdik, orada aldığım en güzel uykuydu, ya çok yorgunduk ya trenin sarsıntısı beşik gibi geldi ama beni güzel uyuttu. Tabii ki biraz tedirgin oluyorsun çünkü herkesin geçtiği bir yerde uyuyorsun, kompartıman; kapısı olan bir yer değil ortada koridor var ve sen sadece bir perde ile o koridordan ayrılıyorsun dolayısı ile gelen geçen herkes sana ulaşabilir. Ama yine de nasıl olduysa deliksiz uyuduk☺.

Ganj Nehri
İlk olarak Ganj nehri ile buluşmamız ve Ganj suları ile kutsanmamız Haridvar’da oldu. Haridvar çok ilginç bir yerdi, herkesin Ganj’a girdiği, dua edip ibadet ettiği, dilek dileyip tütsü yaktığı, Ganj’a ya da Mother Ganga’ya çicek, mum ve tütsünün olduğu yapraktan yapılmış sunakları bıraktıkları, her türlü görüntünün, gürültünün, dilencilerin, sokakta yaşayanların, kalabalığın, keşmekeşin olduğu bir yerdi. Orada bakacak çok şey vardı, dikkatinizi çeken çok görüntü, okadar çok ki zihnimizde düşünceler bir yarışta gibiydi, orada geçirdiğimiz süre en fazla 1 ya da 2 saat olmasına rağmen, oradan ayrılırken zihinsel ve duygusal olarak çok yorulmuştuk, etkileyici idi. Orada Ganj’a ayaklarımızı sokup sunaklarımızı Mother Ganga’ya bırakıp ayrıldık. Daha sonra Rishikesh’de Himalayaların eteklerinde Ganj’ın başladığı ve en temiz olduğu yerde tüm bedenimizi Ganj’a soktuk. Su çok soğuktu ama o sıcakta çok iyi geldi. Çok güzel bir sahili vardı ve kumu inanılmaz derecede güzel, bembeyaz ve parıl parıldı sanki yeri sim kaplamış gibi. Bir sabah Ganj manzarası ile o güzel kumsalda yoga yaptık. Kumun üzerinde yoga yapmak sert zemine göre çok daha konforluydu.

Maymun Tapınağı ve Orda Yaşayan Yogi
Maymun tapınağı Jaipur’da ziyaret ettiğimiz yerleden birisi idi. Maymunların olduğu onlara bakan ‘Monkey Man’ diye adlandırılan adamın olduğu taşdan bir kale gibi bir yer. Biz üstümüze atlıyacak, yaramaz, insana alışkın, arsız maymunlar beklerken; baya çekingen, ürkek maymunlarla karşılaştık. Yemek vererek kandırıp kucağımıza, başımıza alabildik. Yavru olanlar çok sevimli ve ürkek oldukları için çok korkutmuyor insanı ama büyük olanlar biraz tedirgin edebiliryor. Benim başımdaki gibi☺. Maymun tapınağında yaşayan bir yogi varmış ‘Mukkesh Baba’ diyolar. Her zaman orda olmazmış biz gittiğimizde tesadüfen oradaydı ama bizim anladığımız türden bir yogi değil anladığım kadarıyla; orada; evini terk etmiş dağda yaşayan herkese yogi diyolar sanırım. Orada kendine bir ev yapmış, 13-14 yaşında evini terk etmiş şimdi ise 30’lu yaşlarında yani baya genç, günde 1 tane ‘capata’ (yani onların ekmeği, gözleme gibi bişey ama daha küçük) ile besleniyormuş.

Bizim rehberimizi görünce hemen bizi içeri davet etti, önceden tanıştıkları için çok hürmetli şekilde karşıladı, bize hemen geleneksel masala çayı yaptı ve küçük plastik bardaklarda ikram etti. Orda dağ başında küçük televizyonu, anteni, florasan lambası, yatağı, yorganı bir sürü şeyi var. Sohbet etmeyi çok seviyor, çok güler yüzlü sevimli bir yogi. Orayı daha önce ziyaret eden yine Türk başka arkadaşları ile çekilmiş resimlerini de duvarlara asmış, gayet güzel bir ev ortamı yaratmış, maymunlarla birlikte mutlu mesut yaşıyor. Her yerde olduğu gibi o da bizi kutsadı ve bizde resim çekilerek ayrıldık.

All You Need is Love
Tüm Beatles Ashram ziyaretimiz boyunca dilimizden düşmeyen şarkı bu oldu. Çünkü Beatles Ahsrama girdiğimizde, bizim gibi turist olarak orayı ziyaret eden başka turistler yanlarında bir hoparlör getirmişler ve Beatles şarkıları çalarak sanki planlanmış gibi, biz içeri girerken bizi Beatles şarkıları ile karşılamaları, süper keyifli bir ortam yarattı. Gezi sırasında her şey çok ama çok yolunda gitti, normalde Beatles Ashram ziyarete kapalıymış fakat orada bekleyen bekçi ile rehberimiz küçük bir pazarlık sonucu bizi içeri aldı. Ve bu muhteşem mekanı görmüş olduk, benim bu gezide en çok etkilendiğim yer burası idi. Geçmişe dair, yaşanan ilklere dair bir merakım ve ilgim var belki de ondandır; Beatles grubunun 70 li yıllarda orda bulunması orda bıraktıkları izler, orda hala var olan ruh çok etkileyiciydi. Her yerde yazılmış bir şeyler, şarkı sözleri, orda yapılmış besteler, çizilmiş resimler nereye baksanız bir anı ile sanki geçmişe yolculuk yapıyorsunuz. Mutlaka görülmesi gereken bir yer hem fiziksel olarak da o dönem için çok lüks bir inziva yeri, hemde mekanın ruhu çok fazla şey taşıyor içinde, bunu hemen hissediyorsunuz. Orda hala yaşayan bir şeyler var gibi.

İşte geziden aklımızda kalanlar ve biliyoruz ki bizim yaşadığımız inanılmaz Hindistan’ın minicik bir kısmı oyüzden tekrar tekrar gitme duygusunun sebebini anladık. Bizde zaten 2.defa gitmek için planımızı yaptık bile.
Bu yazımın sonunda da Beatles’ın kısaca özetlediği şekilde ‘All you need is love,all you need is love, all you need is love ,love. Love is all you need’ diyerek ihtiyacımız olan tek şeyin sevgi olduğunu hatırlıyarak ve hatırlatarak hala anlamaya çalıştığım şey şu ki; bu gezide Hindistan’ın güzelliği miydi eşsiz olan yoksa sevgi dolu yüreklermiydi herşeyi anlamlı ve güzel yapan???
Comments