Incredible India 1
- Seda Özsoy Yoga
- 3 Oca 2019
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Oca 2019

Bir varmış bir yokmuş diyemicem çünkü hala var olan bir Hindistan masalının içine düştük, hemde tam ortasına!!!
Hindistan büyük elçiliğinde Hindistan'ı tanıtan küçük bir dergi hazırlamışlar, derginin kapağında ve o sırada televizyonda sürekli dönen tanıtım filminde kullandıkları motto 'Incredible India' idi. Vize başvurusu için gittiğimde bu dergilerden bir tane aldım ve inceledim, ne kadar inanılmaz olabileceğini düşündüm ve hayal ettim. Ankara'da olup da Hindistan'ı hayal ederken çok da inanılmaz gelmedi, ama Hindistan'da olup Hindistan'ı yaşarken gerçekten inanılmazdı!!!
Uzun masalsı destanların ülkesi kendisi de bir masal gibi anlat anlat bitmez...
Herkes ' Hindistan Nasıldı?' diye sorunca şöyle bir duraklıyorum, aklımdan binlerce cevap geçiyor, içlerinden hangisini seçeyim, ne nasıldı nasıl cevaplayayım, o kadar çok anlatacak şey var ki hangisinden başlayayım ama uzun uzun anlatsamda ne önemi var anlatacaklarımı sadece duyacak, benim gibi hissetmeyecek ve sonra da unutacak diye düşünüp sadece 'çok güzeldi' diyebiliyorum. Ama şimdi burda 'Hindistan nasıldı?' sorusunu gördüklerimle, yaptıklarımla, yediklerim- içtiklerimle, yaşadıklarımla ve hissettiklerimle her yönü ile anlatıcam. Bana sık sorulan soruların başlığı altında kendi gözümden aktarıcam.
1.Nasıl gittiniz?
ilk olarak bu geziyi planlarken rehberimiz Zafer Bozkaya ile iletişime geçtik. Kendisi yılda ortalama 10 defa Hindista'a tur düzenleyen,'Hindistan Gezi Rehberi' adlı kitabı yazan, uzun yıllar Hindistan'ı gezmiş, orda ticaret yapmış ve hala rehberlik yapmaya devam eden bir gezgin. Bizimde isteğimiz Hindistan'ı her yönü ile yaşayıp, hissederek gezgin misali bir tur yapmak olduğu için Zafer bey tam da aradığımız rehber oldu. Kalacağımız yerler, yiyeceğimiz yemekler, gezeceğimiz göreceğimiz yerler ve ulaşım araçlarımız bir gezgin rehberliğinde olunca herşey daha farklı oldu.

2.Nerelere gittiniz?
Gezi planımızı yaparken kalınacak gün sayısına göre rehberimiz gidilecek yerleri belirledi. Turumuz Delhi'de başlayıp, sırasıyla Jaipur, Agra, Haridvar ve Rishikesh' de son bulucaktı. Kısaca bu şehirlerde hangi tarihi yerlere gittiğimizi liste halinde yazıyorum:
Delhi:Isa Khan Türbesi,Humayün Turbesi,Lotus Tapınağı ve Hare Krishna Ashram.
Jaipur:Rajastan,Tiger Fort, Amber Fort,Maymun Tapınağı
Agra:Taj Mahal,Agra Fort,Ekber'in Kabri
Haridvar:Ghatlar ve Shiva Heykeli
Rishikesh:Ganj nehri kutsama seromonisi(Aarti),Beatles Ashram

3.Ulaşımı nasıl sağladınız, o meşhur trenlere bindiniz mi?
Şehirler arası yolculukların hepsini tren ile yaptık, bir tek Rishikesh'e giderken Himalaya'lara çıkıldığı için minibüs ile gittik. Tren yolculukları için biletlerimiz daha gitmeden Zafer bey almıştı. Trenler çok rahat ve konforlu bir seyahat imkanı sunuyordu. Öyle gördüğümüz tıka basa dolu olan trenlerden değildi hatta biz birinci sınıfta seyahet ettiğimiz için yemek servisi bile vardı. Yataklı tren ile bir defa gece yolculuğu yaptık ve o gece trende konakladık, hem ilginç hem de çok eğlenceli ve keyifli bir uyku alarak geçirdik yolculuğumuzu.
Onun dışında şehrin içindeki ulaşımımızı herkes gibi 'Rikşa' denilen, bizim gibi turistlerin ise 'tuk tuk' dediği, 3 tekerlekli, havadar, taksi-dolmuş mantığı ile çalışan küçük araçlarla yaptık. Trafik meselesine gelince; anlatılmaz yaşanır bir trafik anlayışı içinde biz de sonunda pes ettik. Kornasız araba kullanılmıyor, öndeki aracın arkasında 'lütfen kornaya bas' yazıyor, çalmazsan ve onun yanından onu uyarmadan geçersen sana kızıyor ama herkes her daim kornaya basıyor, kim kimi uyarıyor, niye böyle bir durum var hiç anlaşılamaz, bunu birkaç gün sorguladık sonra bizde alıştık ve korna çalınmadığı zaman şaşırmaya başladık!

4.Gerçekten söylendiği kadar pis mi?
Bu soru geldiğinde de şöyle bir duraklayıp düşünüyorum; çünkü orda böyle bir kavram yok 'temiz ya da pis' diye hiçbir ayırım yapmıyorlar, o bizim yaptığımız bir şey. Orda herşey olması gerektiği kadar temiz ya da pis. Bize göre pis olabilir ama onlara göre doğal.
Ilk gittiğimizde tuhaf gelen herşeyin bir kaç saat sonra içinde buluyorsun kendini; insanların ayakları neden çıplak ve neden kirli derken sonra hava sıcak, ayakkabılar çıkıyor, terlikler giyiliyor ve bir süre sonra senin ayaklarında onların ayaklarına benziyor. Temizlik yapıyorlar ama bir çelişki içinde; her yer toz toprak ama elinde çalı süpürgesi ile bir yerleri süpüren birileri var, evlerinde tuvalet-banyo yok ya da belki evleri bile yok ama elinde diş fırçası, her daim dişini fırçalayan birileri var, belki bazıları dışarıdan daha pis olan tapınaklara çıplak ayak girmek zorunluluğu var, işte bunlar da Hindistan'ı inanılmaz yani 'Incredible India' yapan tarafları, sorgulama ve sadece 'gülümse' diyor sana.

5. Ne yediniz, ne içtiniz oralarda?
'Yediğin içitiğin senin olsun gördüklerini anlat' cümlesi Hindistan' a giden biri için söylenemiyor sanırım çünkü herkes bunu soruyor. Hindistan yemekleri ile ilgili duyduğumuz 'çok baharatlı, çok acı' söylemleri doğduydu. Fakat bizim damak tadımıza çok da uzak değildi. Her yemeğe aynı baharatları koydukları için genelde herşeyin tadı ve rengi aynı oluyor. O kadar baharata rağmen onların bütün olarak oluşturduğu uyumlu bir tat var, o da çok güzel geldi bize. Bazı bölgeler de et kesimi yasak ve vejeteryan bir beslenme yaygın, bizde tur boyunca vejeteryan bir beslenme yaptık, her türlü bakliyat, tahıl, pirinç, sebze ile bir sürü farklı yemek ve tatlı yedik. Çoğunu da sevdik. Akılda kalanlar açısından en çok beğendiğimiz Delhi'de yediğimiz 'Masala Dosha' oldu. Krep tarzında, hamurunda çeşitli yeşillikler veya yemişlerin olduğu içinde patates puresi ve 3 farklı sos ile yenilen ve beraberinde bol acılı ve baharatlı mercimek çorbası ile sunulan bir yemekti. Yemeklerin yanında verilen 'çapata' lavaş tarzı, lezzetli bir ekmek ve onun yağlısı olan ise 'parata' gözleme tarzında bir ekmekti. Sabah kahvaltılarında yediğimiz meyveli yoğurtlu müsli yediğim en güzel meyveli yoğutlu müsli idi. Ashramlarda dağıtılan ücretsiz yemeklerin tadı, çeşitliliği ve bolluğu hiçbir yerde yok. Her zaman her saatte içtikleri 'Masala tea' içinde bir sürü baharatın olduğu sütle kaynatılan geleneksel çayları da çok lezzetliydi. Ginger-lemon tea yani zencefil lemon çayını ballı olarak içmeyi de çok sevdik. Ve Amul Masti yani kimyonlu ayran ama içindekiler zerene tanesi idi yani bence zereneli ayrandı oda bizim naneli ayran gibi ama zerene daha farklı bir tat vermiş ayrana, çok güzeldi. Yemeklerden sonra hazım ve ağız kokusu için bizdeki karanfil gibi orda da şekerle kaplı rezene tohumları yeniliyor oda çok ilginç ve lezzetli idi. Hiçbirimiz yemeklerle ilgili hiç bir sorun yaşamadık ne yerken ne sindirirken, dikkat edilmesi gereken tek şey 'sokakta satılan hiçbir şeyi yeme', bizde buna uyduk sıkıntı yaşamadan döndük.

6.Orda hayat nasıl, gerçekten fakirlik var mı?
Evet çok sefalet var ama yine bize göre! Onlara göre herşey doğal, onlar sefalet içindeler fakat bu yaşamlarını böyle kabul etmişler tekrar dünyaya geldiklerinde refah içinde olacaklarına inandıkları için şu anki hayatlarını veya durumlarını sorgulamıyorlar sadece yaşıyorlar, günün sonunda en büyük zenginlik o gün de karınlarının doyması oluyor okadar. Çok fazla inatçı, ısrarcı, yılmayan, bıkmayan dilenci ve satıcı var, o yüzden bir şey almakta kararlıysanız 1 saat sonra almaya ikna olun derim çünkü 1 saatin sonunda fiyat 1/5 ine düşüyor!!!
7.Inekler her yerde var mıydı?
Inekler her yerde vardı fakat ne kadar kutsal olsalarda durumları o kadar iyi değil. Şehrin içinde yaşıyorlar, dolayısıyla insanlar yiyecek bir şey bulamazken, inekler nasıl bulsun. Hepsi zayıf ve sağlıksız sadece serbest geziyorlar ama doğada, yeşilliklerle değil şehrin ortasında çöplerle besleniyorlar. Geçiş üstünlüğü onlara ait; çünkü seni gördüğünde kenara çekilmesi gerektiğini düşünmüyor oyüzden sen de çekilmezsen her an bir inekle çarpışabilirsin. Şehrin içinde sadece inekler değil, eşekler, domuzlar, köpekler ve maymunlar da var. Ama bu duruma da kısa sürede alışıyorsunuz, en azından doğal olan başka canlıların varlığı hissetmek ve onları devamlı olarak hissetmek güzel.
Şimdiye kadar merak edilen ve bana sorulan sorulardan anlatmaya çalıştım ama daha özel ve süpriz tarafları da olan bu geziyi benim bahsetmek istediklerimlerimle bi daha ki sayı da devam ettiricem çünkü daha çok şey var Incredible India'nın içinde.
Geziden döndüğümüz de arkadaşlarımla aşağıdaki yazıyı paylaşmıştım, tam olarak bir özet yazısı idi bu şimdi bu yazıyı da onunla bitirerek hem bir so, hemde 2.bölüm için bir hazırlık olsun istiyorum;
''Çok gittik, çok yürüdük, çok gezdik, çok gördük, çok çektik (foto ve çile) çok düşündük, çok konuştuk, çok güldük, çok eğlendik, çok karıştık, çok kaynaştık, çok paylaştık, çok yorulduk, çok dağıldık, çok toplandık, çok boyandık, çok kirlendik ,çok arındık, çok kutsandık, çok yedik, çok vedik:)), çok yağlandık, çok bağlandık (birbirimize ve internete) çok etiketlendik, çok sıyırdık (kafaları, arabaları, yerdeki insanların üstüne son anda basmaktan ve inek dışkısına son anda basmaktan) çok rupi harcadık, çok pazarlık yaptık, çok direndik, çok bekledik, çok terledik, çok sevdik, çok sevildik, çok özledik ve sonunda tertemiz memleketimize döndük!!!
Az yaptığımız şeyler; uyku ve temiz kalabilme süresi idi.
Rüya gibi tabiri pek uymasa da gerçekmiş gibi de gelmiyo yaşadıklarımız, bir bilinmez vardı giderken gözlerde ve zihinlerde, ki doğruymuş aslında hissedilen. Çünkü gittiğimiz gördüğümüz herşey bilip, tahmin edip, herhangi bir gezi sırasında yaşanacak türden değildi. Bunun için en başta bu gezgin usulü tur için Zafer beye çok teşekkürler, hepimiz daha bu ilk gezide tükenmişken onun yıl içinde bu geziden ortalama 10 tane daha yaptığını düşününce saygı ile eğiliyoruz.
Namaste ''
Comments